Bazen kitaplığınızda varlığını bile unuttuğunuz veya kimden ve nerden geldiğini hiç hatırlamadığınız çok değerli hazineleri gün ışığına çıkarmanın keyfini yaşarsınız.


Keyif derken bile utanıyor insan. Öylesine acılar ve felaketlerle dolu bir dünyada yaşıyoruz ki, küçük mutluluklar bile bizi insanlığımızdan utandırıyor. Şehit ailelerinin yürekleri dağlayan haykırışları, içimizi sızlatan durumları... Bir ayakkabısı olmayan analar, bir ceketi bulunmayan babalarla dolu bu topraklar. Ve evinin bahçesinde oynarken sele kapılıp giden çocuklar.
Aslında bütün yaşadığımız felaketlerin sebebi biziz. Biz insanlar. İhmaller, bilgisizlik, umursamama, insan hayatını hiçe sayma, doğaya değer vermeme. Sonuncusu intikamını fena alıyor işte. Taşırıyor dereleri. "Benim yolumu keserseniz, ağaçlarımı yok ederseniz, topraklarımı betonla doldurursanız, olacağı bu" diyor. Ama ders alıyor muyuz? Hayır. Oysa yapacağımız şeyler çok basit.
ÇÖZÜM BİZİM ELİMİZDE
Basit yöntemler var aslında yapmamız gereken, Gereksiz yazışmaları durdurmak. Durdurduk sayılır. Artık elektronik postayla hallediyoruz yazışmaları. Plastik torba kullanmamak ve çöpleri ayrıştırmak, pet şişeleri atmamak. Dikkat ediyoruz ama hala hafta sonları piknik ve plaj keyfinden sonra geride bıraktığımız çöplere bakınca durumun vahameti ortaya çıkıyor. Su tasarrufu yapmak. Pek çok yolu var. Bulaşık ve çamaşır makinesini sık sık çalıştırmamak, daha az miktarda ve temiz deterjan kullanmak. Bu elektrikten de tasarruf etmemizi sağlar. Pilleri çöpe atmamak veya yeniden doldurmak. Daha az otomobil kullanmak. Kişisel olarak yapabileceğimiz böyle küçük ama etkisi büyük önlemler. "Sadece benim yapmamla ne olacak!" da dememek lazım. Örneğin beni öldürseler kızartma yağını lavaboya dökemiyorum. İsterse bütün komşular döksün, ben bir şişeye koyup biriktiriyorum.
Tabii en önemlisi devletin ve hükümetlerin yapacakları. Ve sanayi şirketlerinin. Dere yatağına ev yapmamak, betonlaşmadan vazgeçmek, kirli atıkları doğaya salmamak, yıkıp yeniden yapma sevdasından vazgeçmek ve ağaçları kesmemek. En önemlisi de bu...