‘’Sen de mi kayboldun?’’
Tefrikasını kaybettiğim bir suretini de yok saydığım belli ki soluklanmam gereken bir dürtü idi içimde kaybolduğuma dair bir inanç geliştirmişken.
Sonrasızlığımın mükâfatı belki de ansızın kopan o gürültü hele ki öncesizliğimin mimarı iken gölge yetilerim bir solukta tünüyorum yüreğimdeki kırpık yıldıza ve aynı anda aynı soruyu deşifre ediyoruz: Kaybetmektense kaybolmak fena bir seçenek olmasa gerek, dememe kalmadan bir fısıltıya odaklanıyorum: Rahvan bir kayıtsızlık, sünepe bir kelam ama bir o kadar yüreğe ferahlık veren…
Şıkları çoğaltıyorum bu sefer. sıradan bir standart sapma: Adı üstünde bariz ve hayli de kelli felli bir seçenek. İşin yoksa dolduruşa gel ve aç bayraklarını… muzip bir tarla: Ektiklerime bakıyorum bir de semiren başaklara. Yine yanlışım yine yansızım yine yalnız…
Başka sefere mi, desem? hükmetmesem de hükmedilen benliğimin sırasız ve gönülsüz beyanatında artık esir aldığım kim ise: Yan odadan gelen sese odaklanıyorum:’’Yine mi başladın?’’ ‘’Yeter ki saklı tut yüreğinin frekansını her ne kadar sık sık kanal değiştirse de.’’