Eskiden yağmurlar yağardı ama şemsiyesiz yürürdük yollarda. Yaşamak adına sıralamazdık koşullarımızı. Yaşamayı nedensiz severdik. Eskiden dostlarımız vardı.

Aklımıza esince çatkapı yapabildiğimiz. ve eskiden kalbimize fotoğraflarımızı nakşederdik. Siyah beyaz ve az fotoğrafları kaç kere yaşatırdık mazi tadında. Eskiden samimi sofralarımız vardı. Sohbetler ile baharatlanırdı yemekler. Sonra güneşin altında mevsimlere şahitlik ederdik. Denize bakardık şatafatlı süslenmiş vitrinlere taş çıkarır gibi içimizden çeker alırdı hüzünleri. Denizi izlemeyi severdik. Durup düşünecek zamanımız vardı. Yürüyecek sebeplerimiz, ellerimizde ayraçları taze kitaplarımız vardı. Eskiden daha bir yaşardık. Her dakikasını hediye farz eder gibi heyecanla açardık günleri. Güneş sımsıkı sarardı ağaçların hala dokunduğu çizgilere. Aldığımız her nefes için bir şükrümüz vardı. Mutluluk için gerekli olan şey içinden geldiği gibi yaşayabilmekti. Dağılmış saçları rüzgara bırakmak, rüzgarla taranan tene küçük mutluluklar hediye edebilmeyi başarmaktı yaşamak! Eskiden yüzümüzde beliren çiziklere yaşam adını koyar, doğallığı insanlıktan bilirdik. Yetinmeyi bilmeyecek kadar uzun bilmezdik yaşamı. Her yeni güne sığdırmaya çalıştığımız, seneye de giyebileceğimiz hayallerimiz vardı. Eskiden yaşam daha bir sadeydi. Çocukluğumuzu kaybetmeden büyümeyi bilirdik. Uçurtmalarımız vardı hayallerimize dokunan, oyuncaklarımız vardı ellerimizden düşmeyecek kadar sevdiğimiz. Ayakkabılarımız bayram sabahına kadar nöbet tutardı başımızda. Öpülecek ellerdeki kırışıklıkları kıymet bilirdik. Biriktirdiğimiz şekerleri paylaşmayı bilirdik. Eskiden zamana yenik düşmeyen sade bir asillikle yaşardık. Komşularımızla selamlaşır, çayımıza eşlik eden yolculukları ekranlara hapsetmezdik. Eskiden zamanı tasarruflu kullanmayı bilirdik. Zamanımızdan çalacak boş şeylere heba etmezdik ömür adı verilen saatlere. Eskiden bir kahvenin kırk yıl hatrı vardı. Eskiden vefa yürekleri ısıtan güneşti. ve eskiden toprağı severdik. Ağaçlara kazınmış baş harfler kadar çocuksu idi aşklar. ve eskiden sevginin kökünde sadece sevmek vardı. Eskiden dinlemeyi severdik. Herkesi olduğu gibi kabullenmek fazilet değildi. Eskiden tek odası ısınan evlere kestane kokuları sinerdi. ve eskiden bir buket çiçek taşırdık kalbimizde; hiç solmayan... Su gibi berrak yaşamlar nice dalgalarla iklimlerimizde süzülürdü.