İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim Gazze Mahkemesinin İstanbul'da düzenlenen nihai oturumu kapsamında, "Suçlar ve Tanık İfadeleri" paneli düzenlendi.

Güney Afrika'dan panele çevrim içi bağlanan, Gazze'deki soykırımdan sağ kurtulan ve daha önce Gazze'deki El-Aksa Üniversitesinde edebiyat ve kültürel çalışmalar alanında görev yapan Haider Eid, yaşadığı zorunlu yerinden edilmeleri ve Filistin halkının İsrail nedeniyle maruz bırakıldığı yıkımı anlattı. Gazze'de yaşananları "mutlak kötülük" olarak tanımlayan Eid, İsrail saldırılarının ilk dört ayında üç kez yerinden edildiğini, Aralık 2023'te Mısır üzerinden Güney Afrika'ya geçmek zorunda kaldığını söyledi.

Eid, "İsrail'in siyasi ve askeri liderleri, memleketim Gazze'yi yerle bir etmek için bir soykırım devreye soktu." dedi.

İsrail'in saldırılarının "sivil nüfusu hedef alan bilinçli bir politika" olduğunu belirten Eid, İsrail'in Gazze'yi yaşanamaz hale getirerek özellikle kadınları, çocukları ve yaşlıları cezalandırdığını vurguladı.

Eid, ailesinden 54 kişiyle birlikte, El-Aksa Üniversitesinden 39 meslektaşını ve 280’i aşkın öğrencisini kaybettiğini, ayrıca mahallesinin, evinin, çocuklarının okulunun ve üniversitesinin yok olduğunu anlattı.

Yaşananların tarihsel arka planına işaret eden Eid, Gazze'deki soykırımın köklerinin 1948 Nekbesi'ne uzandığını söyledi.

Gazze'de yaşananlar "uluslararası hukukun çöküşü"

Filistinli insan hakları avukatı ve Rutgers Üniversitesi öğretim üyesi Noura Erakat, uluslararası hukukun İsrail karşısında işlevsiz kaldığını belirterek, Gazze'de yaşananları "uluslararası hukukun çöküşü" olarak nitelendirdi.

Erakat, Filistin halkına yönelik saldırıların tarihsel sürekliliğe sahip olduğunu aktararak, 1947-1949 yıllarında İsrail ordusunun 500'den fazla Filistin köyünü yok ettiğini, halkın yüzde 80'inin ise zorla yerinden edildiğini hatırlattı.

Bu eylemlere rağmen uluslararası toplumun İsrail'i cezasız bıraktığını vurgulayan Erakat, mevcut hukuk mekanizmalarının yapısal eksiklikleri nedeniyle İsrail'in hesap vermediğini kaydetti.

"ABD, İsrail'e siyasi zemin sağlıyor"

ABD'nin İsrail'e sağladığı koşulsuz desteğin saldırıları mümkün kıldığını anlatan Erakat, Washington'ın Birleşmiş Milletler'deki (BM) veto politikalarıyla İsrail'e siyasi zemin hazırladığını söyledi.

Erakat, "Hem (Joe) Biden hem de (Donald) Trump yönetimleri, soykırımı önlemeye yönelik karar tasarılarını sistematik şekilde veto etti." dedi.

ABD'nin Uluslararası Adalet Divanı'nın (UAD) otoritesini zayıflattığını kaydeden Erakat, "ABD, İsrail'in hukuksuz işgaline ilişkin UAD kararlarını yok saydı ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun uluslararası yakalama kararlarını açıkça hiçe saymasına zemin hazırladı." ifadesini kullandı.

Erakat, "Dünya güçleri Gazze'yi uluslararası hukukun mezarlığına çeviriyor. Bu son derece tehlikeli." diye konuştu.

Siviller "güvenli evde" İsrail'in hedefi oldu

Gazze Şeridi'nin güneyinde yer alan Han Yunus'taki saldırılardan kurtulan Radwan Abu Muammar, sivillerin kaldığı eve yönelik "en korkunç" saldırılardan birini anlattı.

Biga'daki TANAP Projesi Tam Not Aldı
Biga'daki TANAP Projesi Tam Not Aldı
İçeriği Görüntüle

Muammar, "Biz o (güvenli) eve gittik ve yaklaşık 18 gün veya daha fazla orada kaldık." diyerek 20 Aralık 2023 gecesi, hiçbir uyarı yapılmadan evin bombalanması sonucu çoğu kadın ve çocuk olmak üzere evdeki 51 kişiden 30'unun hayatını kaybettiğini söyledi.

Saldırının uyarısız ve aniden gerçekleştiğini belirten Muammar, "Ne bir ses duydum ne de bir şey hissettim. Yer deprem gibi sallanıyordu, katlar üzerimize çöküyordu. Birinci kattaki herkes şehit oldu." ifadelerini kullandı.

Muammar, saldırının hemen ardından ailesini aramaya koyulduğunu ancak kimsenin sesini alamadığını kaydederek hastanede, babasının ve kardeşinin cenazelerini cesetlerin arasında bulduğunu dile getirdi.

"Hayatımın en acı anıydı." diyen Muammar, İsrail’in saldırısında annesini ve kız kardeşinin 9 yaşındaki kızı Talha’yı, korkudan kalbinin durması sonucu kaybettiğini söyledi.

Muammar, onlarca cesedin arasından ailesini ayırt etmeye çalışmanın zorluğunu aktararak "Hayatın boyunca sevdiğin insanlar. Tenleri bembeyaz ama yüzleri tanınmaz halde. Kim olduklarını bilemiyorsun. Hala o anı aklımdan çıkaramıyorum." sözleriyle acısını tarif etti.

Cinsel istismar, toplu gözaltı ve infazlar

Bir başka tanık Samer Abu Foura da Gazze sınırında yaşanan aşağılamaları ve cinsel istismar sahnelerini anlattı.

Foura, "Kızı zorla getirip insanların geçtiği bir yere koydular. Çok kötü bir psikolojik durumdaydı. Annesi arkasındaydı. Kız içeri girmek isteyince annesi bağırıyor, askerler de onu dövüyordu." dedi.

Sınır geçişlerinde birçok insanın "şehit olduğunu ve aşağılandığını" vurgulayan Foura, İsrail ordusunun genç, yaşlı ayırt etmeden rastgele insan seçtiğini söyledi.

Mahmoud Al-Khatib ise İsrail güçlerinin Refah'ta genç erkekleri toplu halde infaz ettiğini belirtti.

Al-Khatib, "Refah kentinin yerleşim bölgesinde büyük bir çukur kazdılar. Tüm gençleri o çukura ittiler ve maalesef ailelerinin önünde infaz ettiler." diye konuştu.

Sağlık çalışanları sistematik olarak hedef alındı

Raghad Suleiman, İsrail güçlerinin, aralarında tercüman ve adli tıp uzmanı olan amcasının da bulunduğu gözaltındaki sivillere köpeklerle saldırdığını ifade etti.

"Kadınları kenara itip, boyunlarına bastılar ve dövdüler." diyen Suleiman, "Köpekleri amcamın üzerine saldılar. Çocuklar korkudan titriyordu. Askerler, silahlar, dronlar, kurşunlar. Çok korkunç bir manzaraydı." dedi.

Gazze'de sağlık sektöründen tanık Israa Alsharif, hastanelerin sistematik olarak hedef seçildiğini ve sağlık çalışanlarının gözaltına alındığını kaydetti.

Alsharif, hastanedeki tüm sağlık personelinin İsrail tarafından gözaltına aldığını söyleyerek "İsrailli bir muhabir kuzenimin videosunu gösterdi ama ses onun sesi değildi. Hikayelerini kullanıyorlar. sağlık çalışanlarının terörist olduğu yalanını yayıyorlar." değerlendirmesinde bulundu.

Kaynak: Anadolu Ajansı