Sevgi, kâinâtın temeli... Bize verilen bu mûcize duyguyu yerinde kullanabiliyor muyuz? Bakın, bir soru işareti oluştu bile kafanızda...

Bir çoğumuzun sevgisini yerinde kullandığını sanmıyorum... Ailemizi çok severiz mesela... En çok da onları üzeriz... Bir çocuk, yemek seçiyordur. Siz, iyiliğini düşünürsünüz ve sevginize otorite kurarsınız. Seçme hakkı yoktur karşınızdakinin; çünkü siz, inanmışsınızdır: Onun için iyi olan, o yemeği yemesidir. Peki şimdi burada sevginizi mi gösteriyorsunuz, otoritenizi mi? Yoksa sizin için doğru olanı mı? Daha sizin bile bu sorulara cevap verirken küçük de olsa bir duraksamanız varsa... Bir çocuk, onun için ne istediğinizi bilemez. Sizin onun üzerinde kurduğunuz otoriteyi o da toplum üzerinde kuracaktır başka bir şekilde. Algılayamadığı bu duyguyu inada çevirecektir. Size nasıl kızdığını hiç saymıyorum... Şöyle de yapabiliriz: bak çocuğum, şimdi bu yemeği yersen, seni parka götürürüm, dondurma alırım, şeker alırım... Buna benzer teklifler, ona gösterdiğimiz sevgi şeklimi sizce? O kadar zeki olduğunuzu düşünmeyin... Bir çocuk karşısında o da zaman gelecek, ona gösterdiğiniz bu tutumu başkaları üzerinde uygulayacaktır. Şöyle bir düşünce geliştirecektir: Evet. Eğer, biri sizi çok seviyorsa; ona karşı geldiğinizde tüm isteklerinizi yaptırabiliyor, ödül alabiliyorsunuz... İşte, karşılıklı sevgiyi oluşturduk... Bir çok örnekleri var tabiî ki. Ama en çok sevdiklerimizden başlamak istedim. Ne de olsa geleceğimiz onlar... Sevgimizde ne verirsek, onu alacağız... Demek ki çok sevsek de, yanlış uyguladığımız sevgiler var. Acaba diyorum, karşılıksız olarak kaç kişi birbirini sevebiliyor? Kaç kişi, "Seni seviyorum!" kelimesini en içten duygularınla söylüyor? Amaç, mutlu olmak mı bir hediye alırken sevdiğinize; yoksa onun da size bir hediye getireceğinden emin olup mutlu edilmek mi? Buna da siz karar verin. Çoğunuz haberlerde dikkat edersiniz. Cinayetleri işleyenler, hep "seven" kişilerdir. Kızını çok seviyordur; ama "sevdiğine kaçtı" diye öldürebiliyor bir baba... Sevgisinde böyle bir hakka sahip. Hatta diri diri gömecek kadar çok seviyor. Adına da "nâmus" diyor... Sevgilisini çok seven bir genç, yıllarca emek verilmiş, bin bir zorlukla yetiştirilmiş ailesinin gözbebeği olan, belki de tek evladı olan bir cana sırf sevgisi yüzünden kıyabiliyor... Ailesini çok seven bireyler, zaman geliyor, rahatça arkasını dönüp gidebiliyor evden, ne bıraktığına bakmadan...

Bir de sevgi, eğer gerçekten varsa; içimizde neden hayatımız kolaylaştıran kişileri işimiz bittiğinde terk edebiliyoruz? Yaşlandığı için bir kenara bırakılmış yaşlılarımız var. "Onlara lâyık gördüğümüz bu duruma ileride biz de düşeceğiz." demek, aklımıza gelmiyor mu? Ya da o kadar kör bir sevgi mi taşıyoruz içimizde... Anne ve babasına sevgisi olmayan bir insandan nasıl bir sevgi beklersiniz? O da ayrı bir konu...
Etrafınıza bir bakın... Evden kaçan gençlerle babasız doğan, cami havlularına, çöplere atılan bebeklerle dolu. Şimdi soruyorum sizlere de: İnsan, sevgiden kaçar mı? Ya da sevgisini, canını çöpe atar mı? Mecbur bırakılmasa... Yine de sevginin ölçüsü, eğitimi, aileden başlar. Bin iyi yetişmiş aileden sadece tek bir tanesi sevgisiz ve anlayışsız yetişse; bir toplumu değiştirecek kadar tehlikeli olabiliyor... İşte bu yüzden sevgilerimizi sorgulamamız gerekiyor sık sık. Yaşam kavgası, bizlere sorumluluklarımızı unutturuyor mu acaba?