Kelimeler yanlış,özensizce dökülürken dilimden,yeni yeni cümleler keşfederken henüz, büyülü bir dünyaya yolculuğa çıkardı zihnim.

Evcilik oynarken kurduğumuz dünya,masallardan fışkırmış gibi,uçsuz bucaksız,sonsuzdu.Ufacık sebeplerden sızlanırken,dünya gözümüze ne kadar pembe gözükürdü.Gökyüzü daha mavi,ağaçlar daha canlıydı.
En büyük keyfim yüzümü elma şekerine bandırmak,etrafa umursuzca gülücük saçmak,sonra koşmak,düşmek,bağırarak ağlamak ardından henüz kurumayan gözyaşlarımla, oyunuma kaldığım yerden yetişmek..Bebeğimin saçlarını toplamak,uyurken yanıbaşıma yatırmak.Tüm insanları oyuncak bebeklerle bağdaştırmak.
Hani küçükken dondurma yediğimde,camdan yağan kar tanelerini sayıp ellerimi çırptığımda,çiçeklerin üzerindeki uğurböceklerini yakayıp avucuma aldığımda,güneş batınca akşam sefalarına koşup uyanmalarını izlediğimde duyduğum kocaman mutluluklar.
Büyüdük.Büyüdükçe sevinmek,gülmek,yetinmek ne kadar da zor oldu.Kelebekler gibi mutluluklarımızın ömrü de kısa oldu.Huzurlu olmaya binlerce kural koyduk.İsmimizin önüne etiketleri çabuk eskittik.
Neydi değişen zaman?Elbetteki zaman aynı.Değişen küçük şeylerle mutlu olmayı unutmak.Değişen bulmaca gibi dünyaya,çözülecek cevapları bulmak için yorulan,üzülen,huzursuz olan biz.Oysa kaçırdıklarımız.Zamana özel olan kişiler,paylaşımlar,küçük mutlulukların getirisi büyük huzurlar..Büyüdükçe küçülen mutluluklar yani kaçırdıklarımız,küçümsediklerimiz.
Hayat mutluluğu ayrıntılara saklar,küçük hediye paketlerinde...