Gezegenimiz neden ve nasıl yapıldığı belli olmayan garip cisimlerle dolu, bunlardan birisi ve belki de en garibi Londra'da British Museum'da duruyor. İnsanları çıldırttığı iddia olunan kafatasını yakı

"..saf kuartz kristalinden yapılmış, gerek sahibesi, gerekse de birçok kişi bu cismin bilinmeyen bir uygarlıktan kaldığına inanıyorlar. Göz çukurlarındaki gizemli ışıltılar sanki gelecekten haber veriyor. Bu garip cismin adı "Kıyamet Günü Kafatası.."

Yolunuz bir gün Londra'ya düşerse, "Museum of Mankind"a yani "İnsanlık Müzesi"ne muhakkak uğrayın. Çünkü orada İnsanlık Müzesi'nin dünyanın en inanılmaz, en çarpıcı cismini, gizemini hala kimsenin çözemediği Kristal Kafatası'nı görebilirsiniz. Kristal Kafatası bizde meraklılar dışında fazla bilinmiyor ama herkes için paha biçilmez bir seyir oluşturmakta. Kafanız kadar bir kafatası düşünün yani gerçek boyutlarda ama saf kristalden yapılmış ve de 120 yıl kadar önce Güney Amerika'da bir maceraperest tarafından kazılarda bulunmuş. Üzerinde o kadar çok spekülasyon yapılmış ki, karşısına şöyle geçip bir baktığınızda tüyleriniz diken diken oluyor. Peki neden? Bir kere çok eski olduğu kesin ama bilinen hiçbir antik inanç biçiminde benzeri yok, kimlerin hangi amaçlarla kullandığı ve nasıl bir dinsel ritüelin parçası olduğu konusunda da bir bilgi bulunamıyor. Ama daha da ilginci kristalin bu şekilde işlenmesinin çok güç olduğu ve geçmişte yapılamayacağının bilinmesi. Öylesine çok söylenti var ki..
Dipsiz kuyuya yolculuk..

Kristal Kafatası'nın hastalıklara iyi geldiği, dileklere cevap verdiği, içine bakanların geleceklerini gördüklerini varsayan sürüsüne bereket söylenti var. Çıldıranların olduğu dahi söyleniyor. Bunların hepsi uydurma olabilir veya belki Kristal Kafatası geçmişte kaybolmuş karanlık bir tarikatın sembolüdür hatta kristallerin belli enerjiler yaydıklarını kabul edersek, ki bununla ilgili ciddi iddialar var, gerçekten garip etkileri oluşturduğu dahi düşünülebilir. Fakat kesin olan tek bir şey var, o da kafatasının inanılmaz biçimde etkili bir sanat eseri olduğu. Öylesine detaylı ki, üzerinde kemiklerin ek yerlerini dahi görebiliyorsunuz. Hele şöyle biraz dikkatle göz çukurlarının içine baktığınızda, sanki başınız dönüyor.. Buz gibi dipsiz bir kristal kuyuya tepe üstü düşer gibi oluyorsunuz. Hep söylenir, antikalar tehlikelidir, hele kimin, ne amaçla kullandığını bilmiyorsanız..

"Son yüzyılda bilinen en pahalı mücevher genç bir kadına aitti, siyah bir kadife kumaşın altında, gözlerden uzak saklanıyordu. Şimdi ise bir müzenin loş salonunda ziyaretçilerin gözleri önünde parıldıyor, ağırlığı 5.19 kg. Saf kuartz kristalinden yapılmış, gerek sahibesi, gerekse de birçok kişi bu cismin bilinmeyen bir uygarlıktan kaldığına inanıyorlar. Göz çukurlarındaki gizemli ışıltılar sanki gelecekten haber veriyor. Bu garip cismin adı "Kıyamet Günü Kafatası.."

Yukarıdaki sözcükler ünlü bilim adamı Arthur C. Clarke'nin "Gizemli Dünya" adlı TV dizisinden alınma. Şimdi gelin, bu garip şeyin geçmişine bir göz atalım. Kafatasının, ilk olarak İngiliz kaşif ve maceracı Albert M.. Hedges' e ait olduğu biliniyor. Hedges 1959'da öldüğünde kızı Anna Mitchell "Kıyamet Günü Kafatası"na sahip oldu. Anna, kafatasının Güney Amerika'da Mayalar'dan kalma Lubaantun adlı antik kentte bulunduğunu söylüyor ve ekliyordu; "..onu ilk gördüğümde içinde bir parıltı vardı, babama haber verdim, bana dikkatli olmamı söyledi sonra kafatasını korku ve saygıyla yerinden kaldırarak, üstünü örttü. Kafatasının bulunduğu Lubaantum adlı Maya Kenti'nin adının anlamı '"Düşen Taşların yeri". Arada bir bağlantı olmalı.."