Ben, 'İnsan, neye nasıl inanırsa; başına o gelir.' diye düşünürüm her zaman...

Meselâ sabah kalktığımızda ilk işimiz, gece gördüğümüz rüyâlarımızı kendimizce ya da bazı kaynaklardan destek alarak yorumlamaya başlarız. Benim düşünceme göre rüyâlar da tıpkı parmak izleri gibi o kişiye özeldir. Nasıl anlatayım, hani bâzen ilaçlar, hastaya göre değişir ve her ilaç, her hastada aynı sonucu vermez ya; bu da öyle bir şey...
Rüyâlar, rüyâ sâhibinin günlük hayatı ile yorumlanmalıdır. Örneğin, yılan... İllâ ki de kötü bir şey olacağı anlamına gelmemeli. Sonuçta yılan dediğimiz hayvan, kendi hâlinde sürünen, ona zarar vermedikçe kimseye dokunmayan bir varlıktır. Yılan, neden otomatikman düşman olsun ki... Bâzen aklıma Adem babamız ile Havva anamızı Cennet'ten kovdurmak için Şeytân'ın yılan şekline girdiği hikâyesi gelir. Buna binâen mi yılan, düşman olarak yorumlanır acaba diye düşünüyorum. İyi de zavallı yılanın ne günâhı var? Sonuçta insan kılığına girdiği az mıdır ki Şeytân'ın?
Bâzen de sağ gözümüz seğirir, hemen seviniriz "İyi bir şey olacak." diye. Ama sol gözümüz seğirince, başlarız felâketi beklemeye... Aslında bu, bir tür şartlanmadır. Artık beynimiz, sadece kötü şeylere odaklanmaya ve bunları seçmeye başlar ve bu ayrıntıyı da çeker çıkarır; "Ahha! İşte bak, ben dememiş miydim; sol gözüm seğirdi, kötü bir şey olacak diye!.."
Kendimden ilginç bir örnek vereyim: Ben, ne zaman sol gözüm seğirse, yağmur yağdığını fark ettim. "İstisnâsız en geç üç gün içinde yağmur yağar." dedim. O zaman, demek ki sağ göz, sağlık; sol göz ise varlık... Çünkü rahmet yağıyor...
Her şey, kişinin bakış açısına göre değişiyor. Ne gördüğün değil; nasıl baktığın önemli... Paulo Coelho'nun harika kitabı "Simyâcı"da dediği gibi... Bir şeyi çok istersen, ama çok çok istersen, bütün evren, bunu gerçekleştirmek için işbirliği yapar. Ama bu, iyi yönde de olabilir kötü yönde de. Sen, sürekli hayatın sana gösterdiği işâretleri kötüye yorarsan, bu sefer de bunun için harekete geçer evren...
Rüyâlarda ölüm gibi, hastalık gibi kâzâlar gibi olaylara işâret etmeden de insanlar ölüyor ya da kaza, hastalık geçirebiliyor. Bâzen en acı olaylar bile hiç bir uyarı (ne bir his, ne bir rüyâ) olmaksızın başımıza gelmiyor mu? Demek ki her şeyi hemen kötüye yormaya gerek yok. Ben, iyiyi de kötüyü de insanın hayatına kendinin dâvet ettiğini düşünürüm.
Yine benden başka bir örnek; "Çok gülmeyim, ağlarım sonra..." Ya, ortada fol yok, yumurta yok, niye ağlayacaksın ki! Ama kendimi nasıl şartlandırıyorsam artık... Gökteki yıldıza bak ağla, bulutların şekline bak ağla... "Neden ağlıyorsun, ne oldu?" diye soranlara da "Bilmiyorum ki!" diye abuk-sabuk bir cevap... Aslında cevap, ortada... İnandığım şey, eylemim oldu...
Sağ elimiz kaşınınca para gelir mi? Ya da sol el kaşınırsa elimizden para mı çıkar? Ayaklarımızı çok sallarsak, para mı kaybederiz? Bunlar, gerçekten bir takım iyi ya da kötü olayların habercisi olabilir mi?
İnsan, ne kadar hayranlık verici bir mekanizma... Aslında bir oyun hamuru gibi her şeyi kendisinin şekillendirdiğinden haberi yok... Zannediyor ki elinde bir senaryo var ve onu en iyi şekilde oynayıp sonra da sahneden çekilecek... Halbûki böyle değil.. Daha hiçbir şey belli değil... Herkesin hayatını istediği gibi şekillendirme şansı var. Aksini düşünmek, zaten Yaratıcımız'ın adâletini sorgulamak gerektirmez mi?
Hayat, bir oyunsa; bilin ki; tamamen doğaçlama bir oyun... Doğmak, yaşamak ve ölmek... Bir yazgı, ama arasında kalan her şey, sizin eseriniz..İnsana verilen en güzel ve büyük güç, irâde gücü de bunun içindir zaten..Siz karar verirsiniz sizin için iyi ya da kötü olana...
Bâzen insan, irâdesi dışında yâni kendisinden kaynaklanamayan sorunlar yaşarsa; işte bu, kaderdir. Ancak kolayı seçip kendini akıntıya bırakırsan, sonra da yoluna çıkacak kayalara, taşlara çarpa çarpa parçalanırsan, bunu kadere yükleyemezsin. Çünkü seçme şansın vardı ve sen, kullanmadın...

Başta da dediğim gibi; neye inanırsan, onu yaşarsın... Bana göre iyi, hep iyidir; kötü de hep kötü... Ne iyi bir insan, yaşadığı bir talihsizlikle kötü olur; ne de kötü bir insan, yaptığı bir parça iyilikle iyi olur. Siyah ile beyaz gibi...
Arada gri renk de var diyenlere; o, sadece bir renktir. Ne iyiyi ne de kötüyü ifâde etmez. Diyorsanız ki; "E, siyah ile beyaz'ın karışımı" Bence o zaman gri, sadece ikiyüzlülüktür. Yoksa, dediğim gibi, ya siyahtır ya da beyaz. Ya iyidir veya kötü... İyi, iyidir... Kötü de kötü... Biz, hep iyi olanı, güzel olanı çağıralım. Çağıralım ki evren, bunlar için harekete geçsin...