Yaşadığımız çevre bizi kendimizle barışık olmaya itmeye başladı. Eleştirmek ve eleştiriyi sunarken itici kelimeler kullanıp kalp kırmak olağan hale dönüştü.

Her şey görsel hizmetin himayesindeyken dışı süslü içi boşlukla kemirilmiş insanlar çoğaldı. Sohbetler birbirine üstünlük sağlama araçlarına dönüştü. İyilik karşılık görürse yapılmaya yüz tuttu. Ne zaman insanlar birbirine saygıyı kaybetti işte o zaman fütursuz davranışlar bir fitneye hizmet eder gibi türedi. Bilgi fazlalığın içinden taşan ukalalıklar etrafı sarmaya başladı. Oysa ki insanı insan yapan sahip olduklarıdır ama bu sahip olunan "uhrevi değerler" başlığının altına girecek nitelikte olmalıdır. Oysa ki günümüzde konuşmalar benliğe hizmet etmekte, kibrin çengelinde dönmektedir.

Herkes doğup büyüdüğü çevrenin izlerini taşır. Kuşandığı karakter bu çevrede şekillenir. Bu sebeple herkesin bakış açısı ve yaşam tarzı birbirinden farklıdır. Farklılıklar yaşamı renklendiren unsurlardır. Farklılıkları birbirine kenetleyen ise saygıdır. Saygının yolu ise adaptan geçer. Günümüzde insanlar aynaları çehrelerine, elbiselerine, evlerine çevirdiler. Ama kalp işlenmedi... Kalbin güzelleşmesi için lazım olan terbiye ona çok görüldü. Güzellik reçeteleri cildin üstüne işledi. Yaşam damarlarına sirayet edecek adaptan yoksun, saygı ve zerafet bilmeyen insancıklar zaferini ilan etti. ve sonra kendisine dönüp bir kere bakmayan insanlar gözlerini başkalarının üzerinde gezdirmeyi hayat sandılar. Zarif olmanın nefsin terbiyesinden geçtiğini unuttular. Adabın yolu nereden geçiyorsa belirsizliğin ufkunda yitirildi. Eşyaya, kıyafete, mala mülke hizmet eden, tamah eden, ruhunu tanımak istemeyen insanların talanına uğradı kalpler. ve sonra doğru olan yanlış bilindi, hakikatin dili kesildi. Ağzı olan konuşmaya başladı. Eğer bir insanın kalbini kıracak cürete ulaşmışsa kişi, şeytan bile hayretle izler o kibri...

Adap bilmenin yolu çoktur. Her kaybın merkezi dildir. Diline hakim olamayan insan kıskançlığın ve kibrin kölesidir. ve unutmamalı ki insan kınadığı şeyi yaşamadan ölmez, haset ettiği şeye kavuşmadan da ölür. İyilik elbette kıymetini bilene yaraşır ama kötülüğü bilip hâlâ iyi olmak nefsin sadakasıdır. Kalbimizden geçenleri bilen, mazlumun ve zalimin hesabını ince ince tutan Allah (c.c) her daim iyi insanlarla karşılaştırsın ve dünya hayatı bir sınav ise bu sınavı atlatmak için yürüdüğümüz yollarda kamil ve adabını bilen insan olmayı nasip etsin. Duanın içinde olmayan, duaya dönüşmeyen her söz israftır... Hesabını veremeyeceğimiz sözlerin dilimize varmayacağı yol, intizam bilen insan olmak nasibimizde olsun. Hiçbir zinet adap ve güzel ahlak kadar kıymetli değildir.

Ey gönlüm! Çalışıp didindiğim kârım yüzümdeki tebessümüm. Sevmem kıyaslamayı kimseyle kendimi. Topraktan bir elbise emanet aldım, payımı biçilen ömrü yaşamaktayım. Ben kulum, hatalarla yaşamayı öğrenmekteyim velhasıl hatalarını yüzüne çarpanlara karşı insanlık dersi öğrenmekteyim. Ben demek yerine hiç derim. Bir hiçi doldurmak için bile kendimi yetersiz görürüm. Hep hatayı, kusuru başkalarında arayan gözler, Allah kullarına kaç tövbe kapısı açmakta? Sonsuz... ve öyle bir sırrın sessizliğine bürünmekte ki bu kusurlar, yüceliğinde boynumuz kıldan ince... Birinin iyi bildiği diğerine kötü... Ey nefsim tek bir ölçü kâfi ise tebessümünde haller sakla, saklı olan ne varsa suskunluğun hazinesinde... Yol bilip şaşarsam, yorgun olup durursam, bugünü düne karışmış yarını belirsiz bir ömre aldanma... Sivri bir mızrak yahut dikenlerinden arınmış bir gül olur; "dilimi" gönlümün hizmetine verip tebessüm perdesiyle ört...