Sokakta yürürken insanlara dikkat eder misiniz? Ne kadar çok birbirinin aynı davranışları sergileyen ya da konuşan ve tabii ki giyinen insan var..Kendine özgü bir tarzı olana çok sık rastlanmıyor.

Olan da zaten öyle kolay kolay kabul görmüyor. Bulunduğum şehrin en kalabalık merkezini gezerken, zaman zaman binlerce insanla iç içe olabiliyorsun. Sanki çeşitlilik var gibi; ama aynıdırlar.

Bazen "gibi" olmaya çalışırken, ne yaptığımızı bildiğimiz hakkında şüphelerim oluyor. Geçenlerde bir çantacıda çanta bakıyordum. Satıcı çocuk; "Bakın, bunlar bu yıl çok moda. Matmazel çantaları... Çok satılıyor." dedi. Hani şu meşhur diziden dolayı. Sonra bir baktım, çantanın renkleri; mavi, beyaz ve kırmızı... Yani Fransa bayrağının renkleri. "e," dedim, "bu, Fransız bayrağının renkleri..." Satıcı arkadaşımız, cehaletimi aydınlatmak amacıyla; "Ama hanımefendi, dizideki matmazel de Fransız... Ondan bu renkler moda oldu." Zaten işe yarar bir şey olsaydı, moda olmazdı. Nerde bir lüzumsuzluk varsa o moda-trend...

Şu dünyayı kasıp kavuran "Alacakaranlık" filminden haberi olmayan yoktur. Bir anda ortalıkta Edward'lar türemeye başladı. Hani şu bizim bizim yerli Edwardlar... Yani, bu tip bana uyar mı, üstümde sırıtır mı diye düşünmeden beğenileceğini düşünüp hemen kendine bir Edward imajı yapıyor. "Onun GİBİ olayım yeter!" Sanki bu, beğenilmenin garantisi...

Birden fazla evlilik yapan erkekler de Peygamber Efendimiz GİBİ (!) davrandıklarını söylerler. Ama onun güzel ahlâkı GİBİ olabilmeyi örnek almazlar.

Pek çok şey, "gibilik" yüzünden kabullenebilir hâle geldi: Ondan şuna kelebek gibi konup evlenmek, boşanmak, evlenmeden beraber yaşamak, hatta çocuk dünyaya getirmek, evli kadınların-erkeklerin peşinden koşmak, insan canına kıymak... "Başkaları gibi" olma eğilimi...

Sanırım bize daha çok küçük yaşlarda iken empoze edilen bir şey: "Bak, arkadaşın GİBİ uslu dur!" Halbuki hareketli afacan çocuklar, çok daha üretken bir zekaya sahiptir. Okula başlarsın, "Şunun çocuğu GİBİ değil notların.neden?" veya "Matematiğin neden şunun gibi değil!?" Her çocuk, her derste başarılı olacak diye bir kaide mi var. Başarılar, kişisel ilgi alanlarına veya yatkın olduğu konulara göre değişir. Kimi matematikte iyidir, kimi resimde, kimi ise edebiyatta...

Sonra büyümeye başlarsın: "Bak! Şunun kızı-oğlu, şu liseyi kazanmış. Sen de çok çalış, onun GİBİ ol!" kazanamazsan da; "Aaa, şu kişi GİBİ şu liseyi kazansaydın daha iyi olurdu; ama neyse.. Ne yapalım, kader..."

Sonra üniversite gelir ve yine aynı teraneler... Sosyal ortamlarda şunun gibi giyineyim, şunun gibi davranayım veya yeni konuşma trendleri -ki ayrı bir kılavuz ister onları anlamak-

Ailenin gözünde bir türlü iyi olamazsın: "Elâlemde ne evlatlar var, analarını-babalarını yaşatıyorlar. Biz de her şeyi yaptık adam olsun diye. Ama vermedi ki onlar gibi evlat Mevlam bize!... Ne yapalım, bizim de kaderimiz buymuş."

Sonra, "Artık bir yetişkin oldun. Ne öyle çocuk gibi renk renk giyinmek! Canım, biraz şöyle oturaklı ol, ciddi ol, olur olmaz her şeye gülme... Gülünecek şey var, gülünmeyecek şey var... Ben, seni uyarırım! Gülme her şeye öyle pişmiş kelle GİBİ" veya "Her şeye ağlanmaz!"... Hadi canım oradan!!! Ya, sana mı soracağım neye gülüp neye ağlayacağımı? Mecbur muyum senin istediğin gibi olmaya!
Ha,beni böyle kabul etmiyor musun? Kalabalıklar içinde farklı olduğum için, düzene uymadığım için beni dışlıyor musun? Olsun... "Senin gibi" veya "senin gibiler gibi" olmayı reddediyorum...