Yağmur çağırdı içimden seni. Hüzünden hüzne misafir olur mu?
Bir yağmurun içinden hüzün doğmaz sadece bir de saklar içine tüm renkleri. Görmeyi bekledim, mevsimleri yitirirken kendimden, takvimlerden rakamlar biçerken adımın ardına, yaşamayı bekledim beni, seni, bizi. Ne zaman çoğalsa ekler fiillerin sonuna, isimler türese bilirdim ki hayatıma doğan bir yağmur bereketi, berekete saklanan hüznün yenilenişi. Bu kadar söze yetmeyen, içinde durmadan akan bir karmaşanın sesi, gel de huzura çevir, renkler huzurdan çağrışım yapsın.Yaprakların hışırtısı ayaklarımız altında bestelenirken, ışıklar solgunluğunu damlatırken cılız dallara. Sonbaharı yaşatsak kalbimize. Üşürsek doğaya sarılsak, bir rüzgar esintisi kalbimizi titretse. Yalnızca yalnızlığın duruluğunu takınsak üstümüze, bir de suçu sonbahardan alıp, hüznü benimsesek. Hayatın hızını bir adım bir adım daha durdursak, orada bitse mevsimlerin geçişi.
Sonbahara usulca sığınsa renkler. Güneşin kendisi varken, aldansak üşümeye niyetli. Biraz da sonbaharı hazmetsek kirlenen renklerden kurtarmak için. Biraz da hissetsek yaşamın bulutlarını. Sorgusuz sualsiz yaprakların örtüsünü çeksek ruhumuza, toprak renklerini bulasak, doğallığı kaftan dikerek düşüncelerimize.Sonra mı? Sonrasında bir şeyler mırıldansak, kelimeler özgürce dökülse dilimizden, neşeyi mevsimlere yakıştıranları kalıplardan söküp, sonbaharın bağladığı yeni ufukları görsek. Görsek kendimizi, kendimize bakmaktan çekindiklerimizi yola bıraksak, yoldaşlık yapsak birbirimize. Öyle işte...
Bir mevsimi de kendimize benzeterek benimsesek, hangi sıfata daha çok yakınsak...
En sevdiğim mevsime geldik;
Yapraklar sararacak, gök gürültülü yağmurlar yağacak.
Sonbahar, hüzündür. Hüzün ise, ben demektir.